Web Toolbar by Wibiya Uyandırıcı / Şokçu: Mayıs 2012

Güncellemeler


İlluminati Konusunda Yeni Olan Arkadaşlara : Düşmanımızı Tanıyalım- İlluminatiye Giriş Yazısından Başlayarak Son Yazıya Doğru Okumasını Öneririm


Son Yazımız - Ülkemiz Üzerinde Oynanan Oyunlar ve Dinler Arası Diyalog Tehlikesi Volume I



Önemli => İlluminati'nin Yeni Oyunu ACTA

"Bir ulusu fethetmenin ve köleleştirmenin iki yolu vardır. Birisi kılıçla, diğeri borçla." (John Adams)


Amacımız "Onların" nasıl düşündüklerini bilmenizdir

21 Mayıs 2012 Pazartesi

İlluminati'nin Yeni Oyunu ACTA





  Merhaba arkadaşlar.Yeni yazımızda HAARP teknolojisinden bahsetmek istiyorduk ancak son 1-1.5 ayda gelen e-maillerde aşırı bir şekilde ACTA anlaşmasına değinmemiz istendi ve araştırdık. Ülkemizde yeterince bu konu üzerinde durulmadığını fark edip bu konu hakkında bir yazı yazma gereği duyduk.


Kendi adıma konuşmam gerekirse, ben ilk defa 2009 yılında Wikileaks belgelerini didik didik araştırırken görmüştüm ancak üzerinde çok durmamıştım. Devletler arasındaki yazışmalar ve bilgi akışı bana daha cazip gelmişti fakat SOPA ile internete getirilmesi planlanan kısıtlamalar dikkatimi çekti. Konuyu araştırınca da aklıma Jay Rockefeller'in o meşhur sözü geldi.

"İnternet asla var olmamalıydı"


Aslında bu söz onların internetten ne kadar çok çektiğinin bir özetidir. Önceleri henüz internet bu kadar yaygın değilken illuminati gibi şeytani oluşumlar hakkında araştırma yapan ve yaptıkları araştırmaları da insanlara ulaştırmaya çalışan bir avuç insan zorunlu olarak soluğu ya kitabevlerinde ya da matbaalarda alıyordu. Tabi iş böyle olunca da  bir çok riski de yanında getiriyordu. Çünkü matbaa ve kitabevi sahipleri masonlar ile uğraşmaktan çekindikleri için ya kitabı basmıyorlardı ya da masonlara kitap ve yazar hakkında bilgi gönderiyorlardı.


 Araştırmacılarda ya uyarılıyordu ya da öldürülüyorlardı. Sonra internet yaygınlaşınca google gibi siyonist bir site aracılığıyla bile size bu şeytani oluşumlar hakkında bilgi verebiliyorum. Gerisini siz düşünün. ACTA'dan bahsetmeden önce SOPA'dan bahsetmek istiyorum çünkü interneti kısıtlama için ortaya atılan ilk yasa SOPA'dır.


SOPA (Stop Online Piracy Act)


SOPA'nın açılımının meali ise "Online korsanlığı durdur" sanki kendilerinden büyük bir korsan varmış gibi. SOPA ülkemizde önce 22 Ağustos sonra da 22 Kasım kararları olarak da bilinen  filtre paketleri gibi devletin internet üzerinden elde etmeye çalıştığı güç, uygulama ve baskının ABD'de ki versiyonudur.


"ABD'de olan bir yasa tasarısının bizimle ne ilgisi olabilir?" gibi bir soru akıllara gelebilir tabi.

Çok ilgisi var tabi ki. Nedeni ise her şeyde olduğu gibi internette de ithalatçıyız. Kullandığımız neredeyse tüm siteler ABD ve AB kaynaklı. Yani orada ne karar alınırsa, burada da uygulanıyor.


 SOPA ile devlet herhangi bir sitenin telif hakkını çiğnediğini fark ederse, site erişimini engelleme yetkisine sahip olacak. Tabi bu kadar az da değil hani. Korsan yayın hizmeti, bağlantısı sunan siteler ve bu siteler üzerinden ödeme hizmeti sağlayan Paypal gibi sistemlere ve bu sakıncalı sitelere reklam verenlere de yaptıkları işlemlerin durdurulması için emir verebilecek.


Her şey iyi hoş ama sıkıntı neyin telif hakkına girip girmediği konusuna gelince işler tıkanıyor. Çünkü SOPA vb yasalarda bu konu devletin insiyatifine bırakılmış vaziyette. Devlet nerede canını sıkan bir yazı veya belgeye rastlarsa o siteyi engelleme yetkisine sahip olduğu için herkes devletin düşündüğünü düşünmek ve söylemek istediklerini söylemek durumunda kalacak.


Youtube ve Facebook gibi sosyal medyanın vazgeçilmezi olan sitelerde bu durumdan nasibini alacağa benziyordu. Çünkü bu siteler telif hakkı ödemeden bilgi ve görüntü paylaşıyorlar. Google gibi blog hizmeti veren siteleri söylemek bile istemiyorum. Sanal dünyada yayınlanan görüntü, ses ve yazı SOPA ile korsan yayın olarak algılanıp, erişimi engellenebilecek. Neyse ki ABD'de hala aklını kullanabilen bir kaç kişi kalmış ki insanları bu konu hakkında bilgilendirerek, tepkilerini ortaya koymaları konusunda onları ikna edip yasaların geri çekilmesini sağladı.


Evet SOPA hakkında biraz da olsa fikir sahibi olduğumuza göre yeni sorunumuz olan ACTA'ya geçebiliriz.


SOPA ile ACTA arasındaki fark!!

  ACTA'nın açılımı (Sahtekârlık Karşıtı Ticaret Anlaşması)'dır.  ACTA'yı kabul ettirmeye çalışanlara sesleniyorum "Sizden büyük sahtekâr mı var?"


ACTA yaklaşık SOPA'nın tüm maddelerini kapsar hatta daha ağır maddeler bulunmaktadır. Öne çıkan maddeler şu şekildedir;


1-) "Telif Hakları" adı altında tüm internet kullanıcılarını fişleyebilir.


2-) Bir video klip hazırladınız ve internete yüklediğiniz, arka fonda çalan şarkı ve karelerin arasında bulunan bir fotoğraf yüzünden telif ihlali ile yargılanabilirsiniz.


3-) ACTA şu ana kadarki en ağır sansür uygulamasıdır.


4-) ACTA ile internette resmi olarak gözetlenip ve internet paylaşılan bir korsan paylaşımdan dolayı hapis cezasına çarptırılabilecek.


SOPA ile ACTA arasındaki en büyük fark, SOPA internet sitelerini, ACTA ise İnternet servis sağlayıcıları , kullanıcılardan sorumlu tutulması anlamına geliyor. Bu uygulama ile ISS'lerin ağlarını sansürleme ve kullanıcıları izlenmesi anlamına geliyor.


 ACTA korsan kullanım,satış artık her ne olursa olsun hapis ve para cezasını getiriyor. Tabi korsan üretim olarak gördükleri yazı vb bir materyalin de yok edilmesini içeren çok tehlikeli bir yasadır. SOPA'dan bir diğer farkı da tarım, gıda ve ilaç sektörünü de etkileyecek bir yasadır bu ACTA denilen başbelası uygulama. Tarım, gıda ve ilaç sektörünü bir sonraki yazımızda derinlemesine inceleyeceğiz.



Bu yasa Avrupa Birliği'nin bir çok üyesi tarafından kabul edildi.  ACTA yalnızca ceza vermekle kalmıyor yanında ihlali gerçekleştiren kullanıcının bilgilerinin de yetkili makamlara ulaştırılmasını zorunlu kılıyor.


Bu yasa ile bir sitenin erişime engellenmesi için telif hakkı ihlali yapmasına da gerek yok, ihlal yapan siteye ait linki paylaşması bile o sitenin engellenmesi için yeterli olacak. Şöyle söyleyeyim, bu yasalar interneti tekelleştirmek için büyük adımlar olacak ama sadece internet ile kısıtlı kalacağını zannediyorsanız aldanıyorsunuz.


Yüzüklerin efendisi serisinde hep duyduğumuz "I  see you!!"  sözünü artık hayatımızın her alanında duyuyor olacağız. Yabancı kaynaklardan edindiğim bilgiler ile sizi bu konu hakkında uyarmaya çalıştım. Umarım en azından bir kaç kişiye ulaşabilmişimdir.

"Ben kimim ki?" deme hiçbir zaman. Seni kontrol altında tutmak için yıllık harcadıkları parayı duysan, aklın durur. Her şey sende başlar. Tepkini ortaya koy sonra da gör bakayım neler oluyor.  Gelecek yazımızda görüşmek dileğiyle...


To be continued...

8 Mayıs 2012 Salı

Assassin's Creed ile Hasan Sabbah İlişkisi ve Masonluk Tarihi




 

  İlluminati kart oyunlarında video oyunlarının büyük bir bölümünün bu şeytani oluşuma hizmet ettiğini söylemiştik. Bu şeytaniler, çizgi filmlerde bulunan subliminal mesajlar vasıtası ile çocuklarının beyinlerini yıkar ve köle olmaları için nifak tohumlarını ekerler. Ergenler ve yetişkinlerin büyük bir kısmını ise video oyunları ile meşgul edip sanal alemde yaşayan asalaklar haline getirirler. Yetişkinleri iş dünyası ve sorumluluklar yükleyerek ailesine yeterince zaman ayırmamasını sağlarlar. Yetişkinlerden büyük bir kısmı ebeveynlerdir. Ebeveynleri Televizyona bağlarlar ve büyük bir kısmı da bu görünmez zinciri fark etmezler ve çocuklara yüklenen subliminal mesajlardan habersiz yaşarlar. Zaten bu sistemde stres ile büyümüş ebeveynler ve yetişkinler genellikle hasta olurlar ve hastalıklardan kurtulmak için varlarını yoklarını ilaçlara yatırırlar. Ne tesadüf ki ilaç şirketlerinin neredeyse hepsi bu şeytani oluşumun birer parçasıdır. Sistem üzerinden kazandıkları paraları da son kuruşuna kadar geri öderler. Biraz karışık oldu özet geçmek gerekirse;

Çocukları  geleceğe köle yapmak için çizgi filmlerdeki subliminal vasıtası ile bilinç altlarını  zehirlerler.

Ergenlerin bir bölümünü video oyunları ve özellikle de  medya ile sisteme dahil etmeye başlarlar.

Gençler ve yetişkinlerin bir kısmını video oyunları ile oyalayarak sistemi sorgulamalarını engellerler.

Yetişkinlerin büyük bölümünü sisteme öyle bir bağlarlar ki kendilerini sitemin bir parçası haline getirirler ve özellikle ebeveynleri TV ve çocuklarına daha iyi bir hayat yaşatmak için sisteme köle ederler. Tabi çocukları da daha büyük beklentilerin içine sokarlar ki hiçbir zaman doymasınlar ve ebeveynler de daha da sisteme bağlı kalsınlar.

Yaşlılar onlar için çocuklar ile aynı kolaylıktadır. Zaten sisteme bağlı çalışmış ise fiziksel olarak çökmüştür ve ilaç vb vaatler ile sistemden kazandığı parayı geri alırlar.

 Subliminal mesajlar başlıklı yazımızda Walt Disney'in ne kadar büyük bir mason olduğundan bahsetmiştik. 







  Hala şüphesi olan varsa DeMolay'ı bir araştırsın bakalım ne ile karşılaşacak. 



Kodlanan 666 rakamı


Donald Duck'ın dizaynına dikkat

  Subliminal Mesajlar hakkında daha fazla bilgi için Subliminal Mesajlar 


 Şimdi bu şeytanilerin oyunlar vasıtası ile bize subliminal mesajları yedirirler. Oyunları genelde çok sağlam olur.Oyunlarından bazılarına bir göz atalım isterseniz.


  Crysis




1999 yılında Cevat Yerli önderliğinde 3 kardeş tarafından kurulan bir oyun geliştirme şirketinin son ürünüdür. Crysis serisinden önce Far cry oyunu ile PC oyun piyasasında büyük bir yankı uyandıran ve EA (electronic arts)'a dahil olan sonrasında ise EA tarafından crysis'e çok büyük bir yatırımda bulunulmuştur. Crysis'in Türkler tarafından geliştirilmiş olmasından dolayı gidip orjinal aldım ve gayet güzel bir oyundu. Oyunda dünya uzaylılar tarafından saldırıya uğruyor ve biz kurtarıyorduk. Oyunda öyle tek göz piramit falan aramadım çünkü oyunda düşmanın uzaylılar ve çok gerçekçi olduğundan bilinçaltına, dünyanın uzaylılar tarafından işgale uğramış olması subliminal mesaj olarak giriyor. İlla göz piramit falan arıyorsanız youtube gibi sitelerde bir çok video mevcut onlardan birisi de bu http://www.youtube.com/watch?v=y5hUwNzUFCI

Kimse kusura bakmasın abi, babamınoğlu da  olsa insanların zihinlerini bulandıran bir iş yapmışsa söylerim ve çevresindekileri uyarırım.



Crysis 2'de dünyayı işgallerinden kurtarmaya çalıştığımız uzaylılar





Call of Duty





  Call of duty oyunu da illuminati'ye hizmet eden oyunlardan birisidir.ABD'nin düşmanlarına karşı savaşırız hep. Mesela, serinin ilk oyunlarında ruslar ile savaşırdık ama serinin son oyunlarında genelde araplar ile savaşıyoruz. Ruslar yine var ama genel olarak araplar düşmanımız. Bu sayede Arapların yaşadığı bir bölgede, ölüm haberleri geldiğinde pek ciddiye almayız çünkü bu oyun vasıtası ile düşman olarak kodlarız. Ancak bir batı ülkesinde 3 kişi ölse sanki bizim başımıza gelmiş gibi şaşırırız. Oyunda bir çok subliminal mevcut onlardan birisi  http://www.youtube.com/watch?v=A7Bnj5WtsaM


 Max Payne


 Benim en çok keyif aldığım oyunlardan biriydi ancak o da hain çıktı.















  Bunun gibi daha bir çok örnek verebiliriz ama hiç biri Assassin's Creed (Suikastçının İtikadı) oyununun yerini tutamaz. Oyunda resmen şeytaniler son 1000 yılda neler yaptıklarını bize aktarıyorlar.

  Assassin's Creed'e girmeden önce Hasan Sabbah'tan bahsetmek gerek. Hiç şüphesiz, bir çoğumuz Hasan Sabbah'ı Ezel adlı dizide Ramiz Dayı karakterinden duyduk. Link :  http://www.youtube.com/watch?v=oLHPkc3VRJ8

Ramiz Dayı iyi anlattı ancak yanlış anlattı. O sultan Selahaddin değil, Melikşah'tır. Önce Hasan Sabbah kim ona bakalım. Ramiz Dayı'nın "Adalet dağıtan" dediği kişi kimmiş.

 Hasan Sabbah Kimdir?

  Hasan Sabbah yaşadığı dönemde Türk ve İslam aleminin başına bela olmuş bir ruh hastasıdır. Çok zeki bir insan olduğunu söylemekte yarar var. Şimdi Hasan Sabbah'ın ailesi ve kardeş sayısını bir kenara bırakalım da   misyonu ve izlerine göz atalım. 

  Hasan Sabbah dönemin en iyi hocaları vasıtası ile çok iyi yetiştirilmiştir. Hem dini hem de fenni açıdan dönemin en iyileri arasındadır. Aklında hep insanlara hükmetme vardır ve Büyük Selçuklu Devleti'nin veziri olan Nizamülmülk'ün himayesine girerek sarayda kendine yer bulur.


  Ancak işler beklediği gibi gitmez. Tam olarak bilinmeyen bir sebepten dolayı saraydan kovuluyor ve intikam yemini ediyor. Sonrasında da kendi tarikatını kuruyor "Haşhaşiler". Bazı kaynaklarda "Kartal Yuvası" Alamut Kalesini ya kendisi kuruyor yada yıkık, dökük iken alıp süper bir kale inşa ediyor. Kartal sözünü bir kenara yazın! Yazının son kısmında size neden böyle olduğunu açıklayacağım. İnşa ettiği kale fethedilmesi en zor kalelerden birisi olarak gösteriliyor. Bazı kaynaklara göre, 60 Kişi ile 2000 kişiye karşı rahatlıkla savunma yapılabileceği belirtiliyor.


Bu kurduğu tarikatta müritlerini ölüme yollayarak çevresine çok büyük bir korku salıyordu. Yaptırdığı suikastler pek alışıla gelmiş suikastlerden değildi. Günümüz suikastlerinde, suikastçiler  hedefi vurur ve geri döner ama Hasan Sabbah'ın gönderdiği suikastçiler öldürmeye değil, ölmeye gidiyorlardı. Ezel adlı dizide buna vurgu yapılıyordu. Tabi diziyi sığır gibi izlersen fark edemezsin. Ramiz Dayı bu dizide Hasan Sabbah'ı canlandırıyor. link burada  http://www.youtube.com/watch?v=LsCWK4XxDJg   2:39'dan sonrasında kendi ağzıyla söylüyor Ramiz Dayı.


 Peki nasıl oluyor da müritleri hiç düşünmeden hocaları için canlarını veriyorlardı. İşin aslı kurduğu mezhebin adında gizliydi "Haşhaş". İnsanlara yalan bir cennet oluşturmuştu. Önce kalenin bahçesini güzelleştirmiş sonrasında ise şehrin en güzel kadınlarını satın alarak kalenin arka tarafındaki hareme  gizlemiştir. Daha sonra ise müritlerine haşhaş çektirmiş ve "Evladım sen kısacık bir ölüm yaşıyorsun ve benim cennetimdesin. Benim için tamamen ölürsen ebedi olarak cennetimde kalabilirsin." diyerek onlara yalan bir cennet vaat etmiştir. Bu şeytani fikir ise Ömer Hayyam ile sohbet ederken Ömer Hayyam'ın "Bu insanlar cennet için yaşıyorlar, ancak onlara bir cennet verebilirsen onları yönetirsin" demesiyle bu taktiği uygulamaya koymuştur.




  Böylesine büyük bir vaatten sonra müritleri cennet düşüncesiyle, gözlerini kapayarak ölüme gitmişlerdir. Saraydan kovulunca intikam yemini eden Hasan Sabbah, ilk eylemini Nizamülmülk'e yapar. Suikasti yapan ise Assassin's Creed oyunundaki Altair karakteri ile tanıdığımız İbn-i Tahir'dir. Oyunda dikkatlice dinlediyseniz altair demezler el-tair derler. Yani El-Tahir. İbn-i Tahir, Hasan Sabbah'ın sağ koludur. En zor görevlere hep İbn-i Tahir'i göndermiştir ve ölmemesini emretmiştir. Çünkü O'nu en büyük göreve saklıyordur. Dönemin en büyük güçlerinden biri olan Büyük Selçuklu Devleti'nin lideri olan Melikşah'a. Melikşah'ı öldürenin bir zenci suikastçi olduğu da söylenir ama sanmam çünkü Melikşah'ın öldürülmesi Nizamülmülk'ün  öldürülmesinden daha önemlidir.


Büyük Selçuklu'ya karşı böylesine kin beslemesinin sebebi olarak Saray'dan kovulması söylenir ve bu konuda bir iddia da vardır. İddia şöyledir, Nizamülmülk bir istihbarat örgütü kurmak istemektedir. Yakın arkadaşı olan Ömer Hayyam'a bu örgütün başına geçmesini teklif eder ancak Ömer Hayyam kabul etmez ve yerine Hasan Sabbah'ı önerir. Hasan Sabbah ile uzun bir aradan sonra tekrar görüşen Nizamülmülk, O'nun bilgisi ve dehası karşısında hayrete düşer ve istihbarat örgütünün başına getirir. Hasan Sabbah'ı da Sultan Melikşah ile tanıştırır ancak bu tanıştırmadan sonra işler beklediği gibi gitmez çünkü Hasan Sabbah ile Melikşah'ın ilişkileri çok yakın bir hal almıştır ve kendini başvezirlik konumundan alıp yerine Hasan Sabbah'ı geçireceğini düşünür, korkar. 



 Dönemin belki de en büyük hatasını yapar. Hasan Sabbah'ın onurunu kırarak, O'nu görevinden alır ve saraydan kovar. Bu karar Büyük Selçuklu Devletinin yıkılmasına sebep olacaktır. Hasan Sabbah bir dağa çekilir ve herkesten intikam alacağına dair yemin eder.  Tabi Melikşah'ı da unutmamak gerek. Nizamülmülk hem kendisinin hem de babası Alparslan'ın yakın dostudur. Ancak "Devleti sen mi yönetiyorsun, Nizamülmülk mü?" söylentileri canını acayip sıkar çünkü otoritesi Nizamülmülk tarafından yok sayılmıştır. Nizamülmülk'ü görevden alır, basit bir vezir yapar. 

 Söylentiler yine durmaz. Bu sefer Hasan Sabbah'a aracı göndererek Nizamülmülk'ü öldürtmesini ister. Hasan Sabbah da kabul eder. Ancak bu sefer de Nizamülmülk'ün yerine adam bulamaz ve büyük bir sorun ortaya çıkar. Melikşah'ın eşi Hanım Sultan, bu kargaşada ülke yönetiminin oğluna geçmesini istemektedir. Gider Hasan Sabbah ile anlaşır. Tabi Hasan Sabbah eline geçen bu fırsatı kaçırmaz. İbn-i Tahir'i Hanım Sultan vasıtası ile  vezirlik seçmeleri için çadıra sokulmasını sağlar ve Melikşah'ı öldürtür. Ülke yönetimi Sultan Sencer'e kalmıştır.  Bu tecrübesiz çocuk, Babasının intikamını almayı kafasına koyar. Bunu duyan Hasan Sabbah bu sefer İbn-i Tahir'e sadece bir uyarı bırakmasını ister. Çünkü annesi sayesinde intikamını almış vefa borcunu ödemek için bunu yapmasını emretmiştir. Sultan Sencer bir sabah uyandığında bir not ve yastığının üzerine saplanmış hançeri görür, yatağında fırlar. Notta;
"İster bizimle ilgili planlarını gerçekleştir, ister bizi rahat bırak, yatak odana kendi evimmiş gibi girebiliyorsam arkanı sağlam tut. İbn-i(Ebu) Tahir"

Bu notu gören Sultan Sencer de aklını başına alıp tüm hazırlıkları iptal ettirmiştir. Melikşah'ın diğer oğlu Berkyaruk abisi Sultan Sencer gibi pek akıllı birisi değildi ya aptaldı ya da çok cesur çünkü O da Hasan Sabbah'ı öldürmeyi planlıyordu. Neyse ki şanslı çıkmış yaralı kurtulmuştu suikastten. Velhasıl Nizaülmülk'ün bir hatası yüzünden dünyanın en büyük devletleri arasında gösterilen Büyük Selçuklu Devleti yıkılmıştı.



Hasan Sabbah'ın suikaste gönderdiği müritleri en az yaklaşık 1-2 ay hedefini izler, en iyi mekanı tespit eder ve özellikle de en kalabalık olabilecek yeri seçerdi. Çünkü suikasti uzaktan değil, gider en yakın mesafeden zehirli bir hançerler yapar ve asla kaçmaz, intihar etmezdi. Askerlerin kendisini öldürmesini tercih ederdi. Bu sayede bunu duyan liderler Hasan Sabbah ve ölüm timine bir saldırı düzenleyecekse  1 kez değil 1000 kez düşünürdü. Üstelik bunu gören halk haraçlarını zamanlarında eksiksiz öderlerdi.

Hasan Sabbah  rivayetlere göre 1124 yılında geberiyor ancak ölüm timi moğol istilasına kadar insanların canını yakmaya devam ediyor. Moğolların da bileğinin hakkıyla o kaleyi aldıklarını sanmayın. Zaten timin büyük bir bölümü Avrupa'ya geçiyor. Kale çömezlere kalıyor ancak Moğollar yine alamıyor ve kaleyi patlatıyorlar.

 Hasan Sabbah'ın İbn-i Tahir'e (Altair) yaptığı açıklamayı size aktarmak istiyorum. Açıklama bize bir çok gerçeği gösteriyor ama önemli olanların altını çiziyorum.

"Öyleyse dinle. Bu senin son şansın. Ben taraftarlarıma daima Arap asıllı olduğumu anlattım. Rakiplerim ise aksini ispat etmeye çalıştılar. Haklı olan onlardı. Fakat neden böyle davrandım? Çünkü siz Persler kendi ırkınıza gereken önemi vermiyorsunuz. Peygamberin doğduğu ülkeden herhangi biri, sefil dilenci bile olsa, sizin gözünüze dünyanın en kıymetli adamı oluveriyor. Oysa sizler Rüstem'in ve Sührab'ın, Minuçehr'in ve Feridun'un torunlarısınız. Husrev'in, Ferhad'in, eski büyük Pers krallarının, Pers İmparatorluğunun varislerisiniz.  Fidevsi'nin, Ansari'nin ve daha nice sarışın sizin dilinizi konuştuğunu unuttunuz. Kendinizi Arapların dinine ve kültürüne tabi kıldınız! Şimdi de, bozkırlardan gelen at hırsızlarının, Türklerin önünde, karın üstü yerlerde sürünüyorsunuz! Selçuklu köpeklerinin yarım asırdan beri size hükmetmelerine müsaade ediyorsunuz! Oysa siz Zerdüşt'ün torunlarısınız. Gençliğimde iki arkadaşım ile kutsal bir yemin ettim: Bunlardan birisi öldürdüğüm baş vezir idi (Nizalmülmülk), öteki de Şair Ömer Hayyam.


Bu taht hırsızlarını alt etmeye yemin etmiştik. Planlarımızı gerçekleştirmek için toplumun en üst seviyelerine ulaşmaya çalışacak ve bu çabalarımız sırasında birbirimizi tüm gücümüzle destekleyecektik. Ben araç olarak Ali taraftarlarını kullanmaya karar vermiştim. Çünkü bunlar Bağdat halifesine dolayısı ile de Türklere karşı idiler. Vezir ise Selçukluların hizmetine girmeyi yeğlemişti. Önceleri onun seçtiği yolun emellerimizi gerçekleştirmek için gereğinden uzun olduğunu düşünüyorum. Bu nedenle onunla konuşmak istedim ama hala  bu çocukça düşüncelere inandığımı işitince çok şaşırdı. Her ne kadar saraya girmeme yardım ettiyse de kısa süre sonra benim eski kararlarımıza bağlı kaldığımı kabul etmek zorunda kaldı.  Nüfuzumuzun giderek arttığının farkına varınca, beni yok etmek için elinden geleni yapmaya başladı ve bir süre sonra sürgüne gitmeye mecbur kaldım. Başıma tam on bin altın ödül koymuştu! Gençlik rüyamız böylecene sona erdi. Baş vezir, çanağının yanında oturuyor ve yabancılara şirin gözükmek için her türlü soytarılığı yapıyordu. Ömer Hayyam ise şarap içiyor, kadınları seviyor, kaybettiği özgürlüğüne yanıyor ve dünyadaki her şey ile alay ediyordu. Fakat ben dayandım. Gerek bu tecrübe gerekse de sayısız başkaları gözlerimi açmışlardı. Halkın kayıtsız tembel olduğunun farkına vardım; onlar için kendimi harcamaya değmezdi. Boş yere onları uyandırmaya ve aydınlatmaya çalışmıştım. İnsanların büyük kısmının hakikatinin ne olduğuna ilgi duyduüuna inanıyor musun yoksa? Umurlarında bile değil! Tek istedikleri rahatlarının bozulmaması ve hayal güçlerini canlı tutmak için masallar. Ve ya kimin haklı kimin haksız olduğunun onlar için bir anlam ifade etmediğini mi düşünüyorsun? Asla! Yeter ki onların zavallı isteklerinin bir kısmını tatmin et. Artık kendimi boş hayallere kaptırmak istemiyordum.

Madem ki insanlık bu şekilde, artık bende ulvi amaçlarıma ulaşmak için onu kullanacaktım. İnsanların aptallıklarının ve saflıklarının kapısını çalmıştım. Onların her türlü bencil isteklerinden ve zevklerinden kendi çıkarlarıma yararlanmaya başladım. Tüm kapılar önüme açılmaya başlamıştı! Bir süre sonra senin de saflarına katılmak istediğin bir peygamber olmuştum! Artık ben kitlere gitmiyorum, onlar benim ayaklarıma geliyorlar. Artık tüm gemileri yaktım. Şimdi ileri gitme vakti. Selçukluları yıkana kadar da hiç durmadan ilerlemeye devam edeceğim.

Fakat beni anlamakta zorluk çektiğine eminim öyle değil mi?
Sakin bana fedailerin sözde cesaretlerinden bahsetmeye kalkma! Yaşamımın 60 yılı boyunca devamlı kelle koltukta gezdim. Ölümüm Pers tahtının yabancı despotlardan kurtulacağını bilseydim, emin ol gözümü kırpmadan bile seve seve bir cennete giderdim. Fakat burada da kendimi kullandırmak niyetinde değilim. Onlardan birisi tahttan düşürülse bile, yerine hemen başkasının çıkacağından eminim. O zamanlar ölümün hiç kimseye kalıcı bir faydası olmazdı. Başka türlü davranmalıydım. Kendilerini kurban etmeye hazır gönüllüler yaratmalı ve onların bağlılıklarının meyvelerini toplamalıydım. Benim için yüksek mevkilerdeki insanları vuracak ellerim olmalıydı. Fakat hiç bir gönüllü bulamadım. Kimse kendisini ulvi amaçlar doğrultusunda feda etmeye niyetli değildi. Bunun üzerine başka bir yöntem denemeye karar verdim. Bu yöntemi zaten biliyorsun: kayalıkların öbür tarafında Deylem krallarının bahçelerini, en ince detaylarına kadar işleyerek, suni cennetler yarattım. İnsan yaşamında hayaller nerede başlar? Gerçekler nerede sona erer? Buna cevap vermek çok güç. Bunları anlamak için henüz çok gençsin. Keşke benim yaşlarımda olsaydın! O zaman herkesin kendisine ait bir cenneti olduğunu bilirdin. Ve bu cennetlerin şahsi arzuları birer hayali olduklarını kavrardın. Aldığı haz onun için gerçektir, başka bir şeye ihtiyacı yoktu. Eğer numaramı anlamış olsaydın, son derece mutlu ölecektin.. Aynı Süleyman ve Yusuf gibi...."

                                                             Fedailerin Kalesi ALAMUT: Vladamir Bartol (s. 453;454;455)

 Hasan Sabbah ve ekibini PKK ile eşit görmek çok büyük bir hata olur çünkü bu adamlar direk lideri öldürerek ülkeyi kaosa sürüklerler. PKK yalnızca çatışmaya girebilir. Haşhaşilerin, masonlar ile çok büyük bir benzerliği vardır. Fatimilik, Karmatilik ve Haşhaşiler de tarikata girerken gözünde bağ, boynunda ip ve  göğsünde kılıç ile yemin edilirdi. Eğer yeminden dönülürse başına neler geleceğini hatırlardı. Aşağıdaki görüntüde ise mason locasında yapılan tekris töreni. Belki de masonlar bu uygulamayı Haşhaşiler'den öğrenmişlerdir. Kim bilir?

Link : 
http://www.dailymotion.com/video/xii8do_masonlugun-felsefesi-tekris-toreni_tech


                                                               Assassin's Creed 



Öncelikle Apple firmasına göz atmakta fayda var çünkü Assassin's Creed oyunu Apple firmasına bağlı olan Ubisoft'a aittir. Apple firması masonların kontrolündedir. Şirketin kurucularından Steve Jobs her zaman ön plana çıkar ama diğer bir kurucusu ise, Steve Wozniak'dır. Steve'lere bak sen neler yapmışlar böyle. Steve Wozniak bir masondur.


Steve Wozniak mason elbiseli pozu

Tabi bu görüntü diğer bloglarda da mevcut ben size kayıtlı olduğu locanın bilgisini de vereyim de farkımız olsun






  Evet masonların kurduğu bu şirketin de belli işaretleri kullanarak "kardeşlerine", ben de sizdenim deyip göze çarpması lazım. Çünkü bu adamlar işaretler ve semboller üzerinden "kardeş" olduklarını belli ederler. İsterseniz Apple firmasının ilk amblemine bir göz atalım.


  İlk logo manidar. Çünkü elma Hz. Adem'in işlediği ilk günahın simgesidir. Newton'un kafasına düşen ve aklına yer çekim gibi bir şeyi getiren şeyin elma olduğunu hiç sanmıyorum çünkü Newton bir kabalacı ve üst düzey bir masondu. Tıpkı Leonardo da Vinci gibi. 

Logo ile ilk sinyali çakıyor "kardeşlerine". Yetmez emin olmaları gerekir. Bu yüzden de ilk ürünlerinin fiyatını da manidar bir şekilde belirliyorlar. 




   Ürünün fiyatı ile mesaj gerekli yerlere ulaştırılıyor.  Şimdi gelelim elma mevzusuna. Hz. Adem'in elma yediğine dair kesin bir bilgi yoktur. Yalnızca bir meyvenin yasaklandığı belirtiliyor Kur'an-ı Kerim'de.

  "Doğrusu bundan önce Âdem'e (bu ağaçtan yeme diye) emrettik, fakat unuttu ve biz onda bir azim (bir kararlılık) bulmadık."                                                                                     

                                                                                                                       (Taha, 20/115)


 İşin aslı şöyle. Oktan Keleş Hocam'dan duyduğumu bizzat anlatıyorum;

"İblis, cennette yılanı kandırarak, ağacı sımsıkı sarmasını söyler. Çünkü eğer Hz.Adem ağaca yaklaşırsa, ağaç Hz.Adem'i yasaklı olduğuna dair uyarırdı. Ancak yılan sımsıkı sardığı için ağaç konuşamaz ve Hz. Adem ağaca dokunur ve meyveyi yer. Sonrasında ise insanoğlunun tüm zaafları ortaya çıkar ve şeytan insanın şehvet damarını fark eder. Der ki "Eğer insanoğlunun şehvet ile ilgili böyle bir zaafı olduğunu bilseydim bu kadar yalan dolan ile uğraşmaz, şehvet damarından kandırırdım". İşte bundan dolayıdır ki şeytaniler için yılanın önemi bir başkadır. Sağlık Örgütü'nün amblemi de ağacı dolamış yılandır."


Dünya Sağlık Örgütünün Amblemi

Kabala'da da bu olay ile ilgili bir figür bulunmaktadır. 





   Figürde de görüldüğü üzere elma falan yok. Bir cennet meyvesine dokuyor ve püffff. Sürgün hayatı olan dünyaya gönderiliyor. Şeytan'ın insanoğluna karşı ilk zaferi!! Bunu da elma ile kodluyorlar. Belki de gerçekten de elmadır, bilemiyoruz. Şeytan ile insan arasındaki savaşı anlamak için  Düşmanımızı Tanıyalım- İlluminatiye Giriş  yazısını okumanızı öneririm.


Apple'ın sonraki amblemine göz atsak iyi olacak. 


Rengarenk bir elma ile karşılaşıyoruz. Artık "kardeşler" eşşek değilse mesajın yerine ulaşması tamamlanmıştır. Ama bu elma kırmızı değil, Rengarenk. Acaba neden?     




Peki neden böyledir sorusu kafamı baya bir kurcalıyordu. Sonra kabala ile uğraşan bir tanıdığım bana, "Lücifer'e ulaşmak için 7 katmanı geçmen gerekmektedir. Her katmanda farklı bir renk bulunur ve sonunda "aydınlığa", lücifer'e ulaşırsın" demişti. Şimdi puzzle'ın parçaları yerine oturuyor mu?

 Newton da kabala ve simya ile uğraştığından bu ilmi kullanarak, ışığı manipüle eden prizmanın optik kullanımını keşfetti. Apple bu bilgi ambleminde kullandı. 2. ambleminde ise şeytanın ilk zaferi(!) olan ilk günah ile kodlanmış, ısırılmış elma ve bu renk cümbüşü vardı. Bir de gökkuşağı'nın bittiği yer var oraya girersek çıkamayız.


Isırılmış elma çocukluğumuzda çoğumuzun severek dinlediği Pamuk Prenses ve 7 Cüceler masalında da geçiyordu. Prenses elmayı yedikten bayılıyordu. Sadece masallarda değil, dizilerde de ısırılmış kırmızı elmaya vurgu yapılır. Onlardan birisi de 'Desperate Housewives' adlı kızlarımıza feministliği aşılayan şeytani dizidir. Dizinin Türk versiyonu da vardır. Bunun sebebi, Orta Doğu'da  amerikan dizilerine önyargılı yaklaşılıp, Türk dizilerini hemen benimsemeleridir. Neyse 'Desperate Housewives' adlı dizinin yüzlerine bir bakalım.


Dizi oyuncuları kırmızı giyinmişlerdir. Gelenler Serisini izlemişseniz kırmızı kadının ne demek olduğunu anlarsınız
Dizide bol bol günah olduğuna işaret eden kırmızı elmalar


Sol alttaki oyuncumuz elinde ısırılmış elmayı tutmakta, diğerleri de hazırda beklemekte
Ve Bingo!! Kırmızı elmalardan oluşmuş, tepesinde ışık yanan bir piramit





  Şimdi gelelim Assassin's Creed'e. Oyunda tapınakçıların uzantısı olan Abstergo adında bir şirket eskiden ellerinde olan Apple of Eden'in nerede olduğunu arıyorlardır. Apple of Eden'in Türkçe meali ise "Cennet Elması". Bunun için ise Animus adında bir makine geliştiriyorlar. Makinenin sistemi basittir. Makineye bağlanan insanların DNA'larını inceleyerek atalarının neler yaşadıklarını izlemektir. Günümüz tapınakçıları Desmond Miles adında birini bulup Animus adındaki makineye bağlar ve oyun başlar.


Karşılaştığımız kişi ise tanıdık birisidir. Hasan Sabbah'ın sağ kolu olan Altair (İbn-i Tahir). 1190 yılına gidiyoruz ve başımızda Al-Muallim adında birisi bulunuyor. Muhtemelen Hasan Sabbah değildir. Belki de O'dur. Neyse Al-Muallim biz ve yanımıza 3 kişi vererek Apple of Eden'i çalmamızı emreder. Görevi başarı ile yaparız. Al-Muallim ise ruh hastasının tekidir. Tıpkı Hasan Sabbah gibi. Bunu fark eden Altair Al-Muallimi öldürerek, Apple of Eden'i alıyor ve bir tür harita gibi bir şey çıkıyor elmadan fakat 
daha çok holograma benziyor. Sonra Lucy adında bir kız bizi tapınakçılardan kurtarıyor. 


Assassin's Creed adlı oyunun Haşhaşiler ile olan bağına gelecek olursak. Arka odaya gittiğinizde güzel kadınlardan oluşan bir harem olduğu göze çarpıyor. Ve liderimiz de oyunun sonunda büyü yapıyor.

Bize anlatılan en önemli olay: Apple of Eden (Cennet Elması) yani Kabala'yı Tapınakçılardan çalıyoruz. Tapınakçılar diye oyunda geçen askerler aslında Hospitaler'dir.





Assassin's Creed II'de ise Lucy geliyor bizi tapınakçıların elinden kurtarıyor ve Apple of Eden'i tapınakçılardan önce bulmak için Animus uzanıyoruz ve 1480 yılında İtalya'da  bir bebek olarak Ezio'nun bedeninde yer alıyoruz. Ezio her şeyden habersiz tek derdi sevdiği kız olan bir delikanlıdır. Ezio'nun babası ve 2 erkek kardeşi Borgia tarafından idam ediliyorlar. Ezio'da babasının bir suikastçi olduğunu öğreniyor ve izinden gitmeye yemin ediyor. Altair de  gerçekte İbn-i Tahir'in yaptığı gibi Apple of Eden'i Kıbrıs'a götürmüştür. Gerçekte Kıbrıs'a geçtiği bilinmektedir İbn-i Tahir'in yani oyunun Haşhaşileri bize aktardığına diğer bir delil de bu olay oluyor. Tapınakçıların da Kıbrıs'a hareket ettiğini öğrenen Ezio planını kuruyor ve Tapınakçılara düzenlediği suikast ile Apple of Eden'i ele geçiriyor ve Borgia'yı öldürmek için Vatikan'a geçiyor. Vatikan'da Borgia'ya suikast düzenlerken Borgia asasının gücünü kullanarak herkesi bayıltıyor ancak Apple of Eden  sayesinde Ezio'ya bir şey olmuyor. Ezio, Borgia'yı öldürmekten vazgeçerek asa ile elmayı birleştiriyor ve ortalık kararıyor. Bir tünele geçen Ezio orada Minerva adında bir şeyle karşılaşıyor. Büyük ihtimal bir ifrittir. Adem ile Havva'nın elmayı kendilerinden çaldığı gibi abudik kubudik şeyler söylüyor. Yani İnsanoğlunun dünya hakimiyetini ellerinden aldığını belirtiyor. Kabala vasıtasıyla Cinler ve Şeytanlar ile iletişime geçmeyi sağlayan Kabala'nın Apple of Eden olduğunun bir delili de bu olaydır.

Özet geçmek gerekirse: Ezio'nun görevi Apple of Eden'i tapınakçılar bulmadan ele geçirmek. Tapınak şövalyeleri Fransa kralı tarafından ölüm emirleri çıkınca, onların yerine Hospitaler geçiyor. Bu konuya 
Masonluk tarihi kısmında değineceğim .


İşte Minerva'nın bahsettiği o olay  http://www.youtube.com/watch?v=oE1tHtnFJmw&feature=related



Assassin's Creed Brotherhood'da Ezio amcasının yanına gelir. Ama tapınakçılar Ezio ve Apple of Eden'in peşini bırakmaz. Ezio ne yapmışsa da amcasının ölümüne ve Apple of Eden'in Borgia'nın eline geçmesine mani olamamıştır. Ezio intikam yemini eder. Oyunda Leonardo da Vinci ve Niccolo Machiavelli gibi karakterlerde mevcuttur.

 Amcasının ölümü oyuna biraz anlam katması için eklenmiştir. Asıl hedef Papalık makamıdır. Yani 
serinin bu parçasında rönesans dönemimdeki kiliselere karşı ayaklanmalar anlatılıyor.

Zaten fragmanında her şey ortada  http://www.youtube.com/watch?v=zzNs4-kRLaE&feature=relmfu




Assassin's Creed Revelations ise genel ağırlık olarak İstanbul'da geçmekte. Oyundaki görevimiz, Şahzade Süleyman'ı yani Kanuni Sultan Süleyman'ı korumak. Çünkü tahtın 3 varisi vardır. Bunlardan biri Şahzade Süleyman diğeri  Şahzade Ahmet sonuncusuda I.Selim'dir. Oyunun İstanbul'da olan kısmının başında Şahzade Süleyman ile tanışıp aynı gemide İstanbul'a gelmekteyiz.  






  Şahzade Süleyman'ı korumamızda ki birinci etken tahtın diğer varisi olan Şahzade Ahmet'in tapınakçılar ile birlik olup Rönesans döneminde onları desteklemesini engellemek. Çünkü Tapınakçılar eğer Osmanlı'nın da desteğini arkalarına alırlarsa isyanları bastırabilirlerdi. Nitekim Kanuni Sultan Süleyman da protestanlığı desteklemiştir. Sebebi ise Avrupa'dan Papa'nın emriyle yeni bir kuvvetin  gelmesini engellemektir. Ve başarılı oldu da. Martin Luther'e el altından yaptığı yardımlar bugün bir çok tarihçi tarafından da söylenmektedir. Martin Luther protestanlığın babası olarak kabul edilir. Osmanlı'yı en güzel anlatan oyun diyebilirm Assassin's Creed Revelations için. Günümüzde tapınakçılar olarak bilinen hospitaller Kanuni'yi hiç sevmezler ve Kanuni'yi karı kız düşkünü bir adam gibi gösteren dizinin de finansmanı onlardır diye düşünüyorum.

 Oyunda bize anlatılmak istenen Rönesans'a karşı oluşabilecek bir tehdit olarak görünen Şahzade Ahmet'in Sultan olmasını engellemek ve en kısa sürede Şahzade Süleyman'ı tahta oturtarak, rönesansa büyük bir destek bulmak. Nitekim de öyle oldu ve Yavuz Sultan Selim'den sonra tahtın tek varisi olan Şahzade Süleyman Padişah olarak rönesansı destekliyordu.

Oyunun son kısmında gerçekte olduğu gibi Şahzade Ahmet, Yavuz Sultan Selim tarafından ihanetinin bedeli olarak öldürülüyor.

Hatırlarsanız, kartal Yuvası demiştim Alamut kalesi için. Oyunda da her bir suikastçinin birer kartalı bulunmakta. Yani yuvadan görev icabı ayrılan kartalız.



   Masonluk  Tarihi

   Öncelikle İlluminati'yi, Masonluk'u ve Kabala'yı birbirinden ayırmak gerekir. İlluminati masonların kontrolünde olan şebekelerden yalnızca birisidir. İceberg'in görünen yüzü diyebiliriz. Sahnede bize İlluminati gösterilir ancak perde arkasında daha büyükler çok ciddi planlar yapar.


Masonluğun oluşumu tarihçilerin söylediği gibi Almanya'dan başlamıyor. Almanya'da yalnızca İlluminati kuruluyor. Masonluğu nereden araştırırsanız araştırın kesinlikle Antik Mısır'a rastlarsınız. En yaygın kullanılan tek göz ve piramidin ilk olarak Antik Mısır'da oluştuğunu görürsünüz.


Hz.Yusuf israiloğullarındandır. Kardeşleri O'na ihanet eder ve kuyuya atarlar sonrasında Hz.Yusuf kuyudan köle tacirleri tarafından çıkarılır ve Mısır'da satılır. Orada makam ve ün sahibi olunca da kardeşlerini Mısır'a çağırır. İşte bu olay belki de tarihin en büyük kırılma anıdır. Orada günümüzde dünyayı yöneten İsrailoğulları büyü ile tanışırlar.


Kardeşlerini affeden Hz. Yusuf onlara Nil nehrinin yanındaki en verimli tarlaları verir. Hz.Yusuf'tan sonra İsrailoğullarının lideri Yahuda olur ( Yahuda, Hz.Yusuf'u kuyuya atılması fikrini ortaya atan ve uygulatandır). İşte ilk sapma burada başlar.


Yoldan çıkan İsrailoğulları firavunların zulmüne maruz kalır ve Allah onlara Hz.Musa'yı gönderir. Hz.Musa ise onları tekrar ana vatanları olan günümüzdeki Filistin toprakları üzerindeki alana götürür. Tabi Hz.Musa yanında Ahit Sandığını da götürmektedir. Burada çok önemli bir olay olur, İsrailoğulları büyüye bulaşmışlardır. Nil'i kan nehri haline getiren, gökten kurbağa yağdıran, Asasını ejderha'ya yada yılan'a çeviren ve daha da önemlisi Nil'i ortadan ikiye ayırmak gibi mucizeleri gerçekleştiren Hz.Musa israiloğullarını   dağa götürüyor ve onlara kalacak güzel yer için ayrılıyor ve dönüyor ki ne görsün, bu kadar büyük mucizeleri gören kavim "İneğe Tapıyor!!"  Hz.Harun'u kendi istediklerini söylemiyor diye öldüren bu kavime Hz.İsa, "Peygamber katilinin çocukları" diye hitap etmiştir. Peki nedir bu lanet şey? Allah'ın gönderdiği hiç bir peygamberin onları bir türlü kurtaramadığı bela, Kabala! 


Cinler ve Şeytani güçler ile iletişimi sağlayan bir ilim olan Kabala'yı Mısır kahinlerinden öğrenmişlerdi. Halbuki o güvendikleri kahinler Hz.Yusuf'un rüya tabiri ilmi  Hz.Musa'nın mucizeleri karşısında süt dökmüş kediye dönmüşlerdi ama yok yine anlayamadılar. İşte israiloğulları bu kadar ahmaktırlar.


Kabala ile İsrailoğullarının neye bulaştığını  hiç şüphesiz Allah Kur'an-ı Kerim'de bize bildirmiştir.


"Bu Cehenneme gidenler bana tapmıyorlardı, ama bir varlığa tapıyorlardı ve o ben değildim.. Melekler der ki; Sen en yücesin ve en sübhansın. Onlar cinlere ve şeytanlara tapıyorlardı. Şeytanın müminleri olmuşlardı."
                                                                                                             (Sebe Suresi 40-41)


 Şimdi bu adamlar metafiziğe inanıyorlar. Eğer sen Şeytan'a inanıyorsan Allah'a da inanmak zorundasın. Durum böyle olunca yeni bir şey uydurmak gerekir. Yoksa sistem de bozukluk olur. Uydurdukları şeyin adı reenkarnasyondur. Antik Mısır filmlerini izleyin orada ölüler ile birlikte siyah böcekleri de tabuta koyarlar. İşte o siyah böceklerin adı skarap böceğidir. Reenkarnasyonun da sembolüdür o böcek. Neresinden araştırırsanız araştırın hep Antik Mısır'a geliyoruz.


Bu İsrailoğulları cinler vasıtası ile bilgi çalıyorlardı. İlginç bir şey daha söyleyeceğim, çok tuhaftır bir insan evladı çıkıp da peygamber efendimiz doğduğu zaman bu israiloğularının Arap yarımadasında ne işi olduğunu sormaz. Çünkü İsrailoğulları ile Araplar amcaoğullarıdır. Birbirlerini hiç sevmezler. İsrailoğulları Hz.İshak'ın soyundan, Araplar ise Hz.İsmail'in soyundan gelirler ve Hz.İshak ile Hz.İsmail Hz.İbrahim'in çocuklarıdırlar. Demek ki israiloğulları Peygamber efendimizin araplar arasından çıkacağını biliyorlardı. Peki firavun ölüm sebebi olacak çocuğun hangi ay doğacağını nereden biliyordu?
  

Günümüzde kimse kabala vasıtası ile bilgi çalamaz artık çünkü Hz.İsa'nın doğumu ile gök kapıları 4.kata kadar kapanmış, Peygamber efendimizin doğumu ile de set çekilmiştir. Her kim, cin ya da şeytan bilgi çalmak için göğe çıkarsa gök taşları onları yakar.


Bilim adamları hala bu gök taşlarının ne işe yaradığını çözmeye çalışa dursun. Linki burada http://www.dailymotion.com/video/xf0ts6_dunyayy-gittikce-saran-goktaylary_tech ancak son yıllarda baya büyük bir artış olmuş.


 Gelelim Hz.Süleyman ile olan ilişkilerine. İşte Masonluk adını burada alıyor bu şeytanlar. Allah bir peygamberi hangi dönemde gönderecekse, o dönemde en çok ne yaygınsa o konuda eline süper güçler verirdi.


Hz.Süleyman zamanında da büyü yaygındı ve Allah Hz.Süleyman'a cinlere hükmetme özelliği bahşetmiştir.   

"Süleyman’ın hükümranlığı hakkında şeytanların (ve şeytan tıynetli insanların) uydurdukları yalanların ardına düştüler. Oysa Süleyman (büyü yaparak) küfre girmedi. Fakat şeytanlar, insanlara sihri ve (özellikle de) Babil’deki Hârût ve Mârût adlı iki meleğe ilham edilen (sihr)i öğretmek suretiyle küfre girdiler. Hâlbuki o iki melek, “Biz ancak imtihan için gönderilmiş birer meleğiz. (Sihri caiz görüp de) sakın küfre girme” demedikçe, kimseye (sihir) öğretmiyorlardı. Böylece (insanlar) onlardan kişi ile karısını birbirinden ayıracakları sihri öğreniyorlardı. Hâlbuki onlar, Allah’ın izni olmadıkça o sihirle hiç kimseye zarar veremezlerdi. (Onlar böyle yaparak) kendilerine zarar veren, fayda getirmeyen şeyleri öğreniyorlardı. Andolsun, onu satın alanın ahirette bir nasibi olmadığını biliyorlardı. Kendilerini karşılığında sattıkları şey ne kötüdür! Keşke bilselerdi!"
                                                                                                             (Bakara Suresi 102)



Hz.Süleyman ilk olarak halkın elindeki büyü kitaplarını toplattırdı ve büyü yapmayı yasaklattı. Eğer kalkışan olursa anında cezalandırıyordu. Çünkü tüm cinler Hz.Süleyman'ın emri altındaydı.

Masonlar en çok Hz.Süleyman'dan çektiler. Hz.Süleyman 72 büyük şeytana kendi mabedini yaptırdı. Büyü ile uğraşanlara ibret olması için o 72 büyük şeytanın boynuna köpek tasması gibi zincirler geçirdi ve it gibi çalıştırdı. Halka verilen mesaj ise "Sizin Allah'a karşı şirk koştuğunuz şeytanları büyük görmeyin. Bakın onlar değil Allah ile, benle bile baş edemiyorlar" idi.

Kur'an'da bunun ile ilgili ayet vardır.

"Bina ustası olan ve dalgıçlık yapan her bir şeytanı, zincirlere bağlı olarak diğerlerini de onun emrine verdik"
                                                                                                         (Sad Suresi 37-38)

Mason kelimesinin anlamı = Duvarcı, duvar ustası

 1 doların arkasındaki piramitteki her bir taş bir büyük şeytanı temsil eder ve 72 taştan oluşur.

Bu şeytanlar ve masonlar Hz.Süleyman'dan öyle bir korkarlar ki, öldüğünde bile 1 sene çalışmaya devam ettiler. Kimse cesaret edemedi kontrol etmeye. Sonra asasını bir böcek kemirerek çürüttü ve Hz.Süleyman'ın öldüğünü anladılar.


"Süleyman’ın ölümüne karar verip, icra ettiğimiz zaman, cinlere onun ölümünü sezdiren olmadı. Yalnız ağaç kurdu, Süleyman’ın dayandığı asâsını yiyordu. Asânın yenmesi sonucu, Süleyman yere yıkılınca, cinler aldatıldıklarını öğrendiler. Eğer cinler bilgi alanları ötesini, gaybı bilmiş olsalardı, o zillet içinde bırakan, alçaltıcı cezaya, mahkûmiyete benzeyen ameleliğe devam etmezlerdi."
                                                                                                             (Sebe Suresi 14)

Daha sonra Hz.Süleyman'ın cinlere yaptırdığı mabet yıkıldı ve üzerine Mescid-i Aksa yapıldı. 1095 yılında papa II.Urbanas Şam bölgesine saldırı emrini veriyor.  Yaklaşık 100.000 kişilik donanımlı bir ordu ile savaşa girerler ve savaş yaklaşık 3 sene sürer. Daha sonra Mescid-i Aksa işgal edilir. Tarihte benzeri olmayan vahşetler yaşanır. Rymond Agile, bir yahudi tarihçi şöyle anlatır olayı;

"Çok enteresan bir manzaradır. Kolları, bacakları ve kafaları ayırıp onlardan dağ oluşturdular. Süleyman tapınağı manzara daha da vahimdi, kan atlarımızın ağzına kadar yükselmişti." der.


İşte en berbat olaylardan birisi orada oluşur. Şövalyeler ikiye bölünür. Birisi hastaları tedavi etmek amaçlı olan Hospitaler şövalyeleri orada kalır, diğerleri geri döner. 1132 yılında hospitaler de ikiye bölünür. Hospitaler'in bir kısmı geri çağrılır, diğerleri de Tampler (Tapınak) şövalyeleri olarak Mescid-i Aksa'nın çevresinde özgürce hareket etme yetkisine sahip olurlar. Önceden sadece yaralıları tedavi ediyorlardı.


Bu tapınak şövalyeleri o bölgede bazı yahudi hahamlar ile tanışırlar ve onlardan hz.Süleyman ile ilgili bilgileri öğrenirler. İşte günümüzdeki masonluğun çıkış noktası burasıdır. Tapınakçıların liderleri olan Goldfrey ve Pine "Biz Süleyman tapınağında öyle bir hazine bulduk ki bize sonsuz bir güç bahşetti." Peki neydi bu gizli hazine? Cinler ve Şeytanlar ile iletişimi sağlayan büyü kitapları olan Kabala. Nicolas Gace'in Büyük Hazine Filminde de geçiyor bu muhabbet.


Resmen alay ediyorlar

link burada http://www.youtube.com/watch?v=iapInawagto

Masonluğun duvar işçisi anlamına geldiğini söylemiştim. Peki neden Freemason diyorlar kendilerine ama neden mason değil de freemason? Çünkü masonlar yani Hz.Süleyman'ın zincire vurduğu şeytanlardır, Hz.Süleyman ölünce özgürlüklerine kavuşuyor ve Freemason ismini alıyorlar.


Bu İsrailoğulları bir türlü akıllarını başlarına toplayamadılar. Hep o büyüden dolayı divaneye döndüler. Allah onlara, siz sihir ve büyü mü seviyorsunuz, alın size Hz.Musa. Hiçbir büyücünün karşısında duramadığı peygamber. Şeytanlarla oynamayı mı seviyorsunuz, alın size Hz.Süleyman. Onları zincirlesin, kendisine köle yapsın. Babasız doğan çocuk mu istiyorsunuz, alın size Hz.İsa. Horus ile mitolojiye  inanacağınıza gerçeğine inanın. Tabi İsrailoğulları yine bildiklerini okudular ve lanetlendiler.


Tabi sonrasında Şam tarafını bırakıp yalnızca Kudüs ile ilgilendiler. Bıraktıkları bölgeleri geri almaları için Krallar ve Papa onlara çok yüklü paralar verirlerdi. Zannediyorlardı ki bu adamlar çok inançlı hristiyanlar. Hiç Kudüs'ü bırakmıyorlar. Halbuki onların tek derdi Süleyman mabedidir.  Neyse Krallar ve Papa bu adamlara eşek yüküyle para verirdi. Eğer parayı kabul etmezlerse arazi verirlerdi. Tampler de savaşırlardı sonrada gelir, görürlerdi ki aşırı zengin olmuşlar. Sonrasında halka yüksek faizli para dağıtarak servetlerine servet kattılar. Günümüz bankacılığının kurucuları da bu adamlardır.


1177 yılında büyük kumandan Selahaddin Eyyubi büyük bir ordu toplar ve bu lanetlik adamları Kudüs'ten kovar. O gün bugündür bir türlü o bölgeyi geri alamadılar. Neyse konumuza dönelim bu adamlar da Avrupa'ya geri dönmek zorunda kalırlar. Avrupa'da Kudüs bölgesinde yahudilerden öğrendiklerini uygulamaya devam ettiler.


Cinler ve şeytanlar insanlar günah işledikleri zaman yardımda bulunurlardı. Şimdi midenizi bulandırabilecek bazı bilgileri vereceğim. Kusura bakmayın ama günümüzde dünyayı yöneten ruh hastalarının yaptığı ritüellerden bahsetmek zorundayım. Kur'an ve Kıyamet" kitabında da geçer. Kötü cinlerden ve şeytanlardan güç alabilmek için 40 gün 40 gece ayaklarının altına kuran bağlar ve gezerler. Kendi idrarları ile abdest alırlar. Mahremleri (yani 1.derece akraba gibi evliliğin olamayacağı kişiler) ile ilişkiye girerler. Yoksa cinler ve şeytanlar bu adamlara yardım etmezdi. Bunlar müslüman olup bu pisliğe bulaşanlar için geçerli.

Tampler Şövalyeleri ise kızları hamile bırakmak, ölülerin küllerini yemek, şeytanlar ile yatmak, eşcinsellik, şeytana tapmak ve bunun gibi yüzlerce pislik. Tabi bunlar halk tarafından fark edilip Papa'ya ve Fransa kralına ulaşınca kıyamet kopar. Papa'nın emri ile ölüm fermanları yayınlanır. Görüldükleri yerlerde öldürüleceklerdir.


Jacques de Molay yani onların büyük üstadı. DeMolay'ın Walt Disney'in bağlı olduğu loca olduğunu söylemiştim. Jacques de Molay Fransa kralı tarafından diri diri yakılır. Diğer üstadları da canice öldürülür. Tapınakçılar İskoçya'ya kaçarlar ve İskoç Riti'ni kurarlar. Sonra da intikam yemini ederler. "Sen Fransa kralı, sen bizim başımızı kestin ya. Biz de senin soyunu kurutacağız. Senin krallığını ortadan kaldıracağız.Ve sen Papa, sen bizim inançlarımızla alay ettin ve bizi inançlarımızdan ötürü kovdun ya. Biz de senin inançlarını yok edeceğiz. Sana inananlar bizim efendimize tapacaklar" yeminleri bu şekildedir. İskoç riti 13 basamaktan oluşur. Çünkü 33 basamak olursa üstad çıkması çok zaman alırdı.


Hospitaler şövalyeleri ikiye ayrılıp bir kısmı Avrupa'ya geri dönmüş, diğerleri de Tapınak şövalyeleri adını aldığını söylemiştik. İşte Papa istemeden bu Hospitaler şövalyelerine en büyük cezayı veriyordu. Sizin servetinizde gözümüz yok demek için Tapınakçıların tüm paralarını Hospitaler şövalyelerine verdi. Tabi hospitaler bunu bir mükafat olarak algıladı. Halbuki bu Tapınakçıları kendilerine düşman ilan etmekten başka bir işe yaramadı. O paradan bir hayır da göremediler ve Tapınakçılar bunları Malta'da yakalayıp ibret olması için ellerini, ayaklarını keserek bıraktılar.

Tapınakçılar İskoçya ve İngiltere'de denizcilik akademisini kurdular. İngilizlere de altı demirden olan gemilerin yapımını öğrettiler ve denizden sömürü dönemi başladı.


Papalık Makamının Ele Geçirilmesi


Tapınakçılar sömürgeler sayesinde çok büyük bir servet sahibi oldular. Kilise'nin savunduğu "dünya tepsi şeklindedir" fikrini coğrafi keşifler ile yıkan Tapınakçılar, halka "Kilise sizi kandırıyor. Kendi doğrularından başka bir şey öğrenmenizi istemiyorlar" diyerek isyan ateşini başlatıyor. Protestanlığı da ortaya atıyorlar ve arkalarına Osmanlı Devletini de alarak sağlam adımlar ile papalık makamını ele geçiriyorlardı. Tarihi bilgiler ile sizi çok yormak istemem yalnızca Günümüz hristiyanlarının Allah'a değil şeytana taptıklarını ve Hz.İsa'yı değil Deccal'in gelişine hazırlandığını söylemekte yarar var. Teslis inancı, Antik Mısır'da ki İsis - Horus  - Ra inancının isim değiştirmiş hali olduğunu söylemekte de yarar var.

Görüntüler ile de kanıtlamak gerek..



Tesadüf tabi







Vatikan'ın bahçesinden bir görüntü











  Önce Hristiyanlık dinini değiştirip kendi inanışlarını koydular. Sonrasında da Zeitgeist gibi yapıtlar ile "Din diye bir şey yok. Bakın Antik Mısır'dan etkilenmişler" diyerek insanları inançsızlandırmaya çalışıyorlar.


Amerika'nın Kuruluşu

Avrupa'yı kontrolleri altına alan Masonlar kendilerine yeni sömürge alanları bulmaya çalıştı. Kabala ile aldıkları istihbaratlara göre keşfedilmemiş yeni yerler vardı. Bunun için ekonomik ve silahlı olarak çok büyük bir ordu ve güç oluşturarak gemilere yüklediler ve gemilerin başına da Kristof Kolomb'u koydular. Kristof Kolomb da bir masondu. Yeni yerler bulmak için gönderilen Kristof Kolomb  uzun bir yolun sonunda karaya varmıştı ancak tarihin belki de en rezil keşfini yapmıştı. Amerika kıtasına gelen Kristof Kolomb, orayı Hindistan zannetmişti. Bu yüzdedir ki Kızılderililere hintli manasına gelen  "İndian" diye hitap etmiş ve geri dönmüştür.Günümüzde bile böyle hitap edilmektedir.1500’de Brezilya’ya ayak basmış olan Cabral da Hindistan’a geldiğini sanmaktaydı. Amerika’nın Hindistan olmadığını anlayan 1507’de kıtaya ayak basan Americo Vespuci olmuştu.


1776 yılına kadar Masonlar diğer ülkelerdeki "kardeşleri" vasıtasıyla oralardaki insanları öldürtmüş bir nevi temizletmiştir. 1776 yılına geldiğimizde Masonların Avrupa'dan Amerika kıtasına geçmesi gerektiğini  hisseden "Kardeşler" Avrupa'da İlluminati oluşumunu kurarak Avrupayı onlara emanet eder ve Amerika'yı kurmaya giderler. Amerika'nın kurulmasının asıl sebebi Deccal'in gelişi için dünyanın hazır olması gerekli. Vaat edilmiş toprakların temizlenip yalnızca Deccal'in sistemine hazır olmalıdır. işte bu yüzden Amerika'yı kurarak, kurulacak olan bir dünya devletinin provasını yaptılar.

Abi iyi hoş diyorsun da biraz da kanıt koysan olmaz mı diyenler için delilleri masaya yatıralım.


En büyük delil, hiç şüphesiz 1 doların arkasındaki tamamlanmamış piramittir










1 dolar'ın sağ tarafındaki kartalın üstündeki yıldızlardan da israil bayrağındaki 6 köşeli yıldıza denk geliyoruz. Assassin's Creed'de de kartal'ın suikastçileri temsil ettiğini söylemiştik. 1 dolarda o kartal boşa konulmamıştır.




Özgürlük anıtında da mühürleri bulunmakta



Şerif yıldızı neden 5 köşeli değilde 6 köşeli?



Haaa unutmadan Assassin's Creed III'de de Amerika'yı kuruyoruz!







 Artık Masonlar çok güçlü bir hal almışlardır ve hedef ise Vaat edilmiş topraklardır. Tabi Fransa'dan daha intikam almış değillerdir. Ve Fransız bildirgesini yayınlarlar. Fransız bildirgesi ile 1 taşla 2 kuş vurmuşlardır. Hem milliyetçilik akımı ile Osmanlı'yı parçalama hem de Fransa'da krallığı yıkarak intikam alma ile amaçlarına ulaşırlar. 1.Dünya savaşı ile krallıklara ya son verilmiş ya da pasifleştirilmiştir. Çünkü Krallar izin vemezse rahat hareket edemezlerdi ancak demokrasi ile sendikalar aracılığıyla istedikleri kanunları çıkarabilirlerdi. İsterseniz Fransız bildirgesini bir analiz edelim kabataslak olarak.





1) Tepedeki tek gözü söylemeye gerek yok sanırım.

2) Sağdaki melek vb her neyse artık elinde bir asa tutmaktadır.Asa güç ve otoriteyi temsil eder. Asayı tek göze yani illuminati/Masonlara tutmaktadır. Özetle tek otorite biziz demeye getiriyorlar.


3) Soldaki kadın zinciri çıkarmış yani kölelikten kurtulmaya işaret ediliyor. Ancak elbisesinin altından başka bir zincir geçmekte anlamı ise artık görünürde değil gizli ve sistemli köleliğe işaret ediliyor


4) Sağdaki meleğin kanat rengine dikkat ederseniz, beyaz olmadığını fark edersiniz. Siyah ise kötülüğü temsil eder ve bu da Fallen Angel yani düşmüş meleklere işaret eder.

5) Soldaki kadın zinciri çıkardığı halde yukarıdaki tek göze bakmakta yani ne kadar özgür olursan ol hep gözümüz üzerinizde demeye getiriyorlar

Özet olarak, Yaptığımız işler insanlar için faydalı görünecek fakat onları daha da fazla köleleştirecek.

 Bu plan avrupada tuttu ancak Osmanlı'nın kontrolündeki vaat edilmiş topraklarda yeteri ilgiyi görmedi. Sebebi ise Abdulhamit Han'dır. Kim ne derse desin 20.yüzyılda  Siyonistlerin başına bela olmuş adamdır. En çok Abdulhamit Han'dan çekti bu siyonistler. Her eve telgraf teli çekti ve kim bir ajanı ihbar ederse ödüllendirdi. Atatürk ile kazandığımız kurtuluş savaşında o telgraf tellerinin önemi hiçte az değil. Osmanlı'nın yıkılışını  yaklaşık 40 sene uzatmıştır. Eğer mason tarihçilerimizin dediği gibi Abdulhamit Han hain olsaydı, tüm borçların silinmesi karşılığında filistin topraklarını Rothschild ailesine satardı. (Osmanlı'nın borçlarının neredeyse hepsi Rothschild ailesinedir.)

Asıl vatan hainleri içerideki yahudi dönmeleri ve sabetayistler olan İttihat ve Terakkicilerdir. Daha söylenecek çok şey var ama neyse biz konumuza geri dönelim.


Fazla söze gerek yok kanımca.
  Theodor Herzl Abdulhamit Han tarafından kovulunca (Rothschild ailesini temsilen geliyor) gidip başka yollar deniyor. 1897 tarihinde I. Siyonist kongresinde ilk hedef para karşılığında vaat edilmiş toprakları almaktı ancak geri tepince B planı devreye sokuldu. Oradaki "kardeşleri" başa getirmek.31 Mart vakası ile de başarıyorlar. İttihat ve Terakki'nin hepsi masondu demiyorum. En az %98'i masondu. Bunu ben de değil halka açılıyoruz diye Topkapı Sarayı'nda bir resepsiyon düzenleyen masonlar açıkladılar.

Theodor Herzl Basel'deki toplantıdan sonraki sözü "Ben İsrail devletini kurdum ve 50 sene sonra ayağa kalkacaktır. Şimdi nasıl olacağına bakacağız."

Theodor Herzl'e göre 2 büyük sorun var bu İsrail devleti için birincisi "Para" diğeri ise bizi dünyaya kabul ettirecek teşkilattır.

Para sorununu IMF ile çözdüler. Kendilerini dünyaya kabul ettirecek teşkilat ise Milletler Cemiyeti'dir.

İşte İsrail devletinin kurulacağına dair İngiltere'nin Rothschild ailesine verdiği teminat. İmza İngiliz Dışişleri Bakanı Arthur Balfour'a aittir.




1936 yılında İngiltere'nin kontrolünde olan Filistin topraklarına ait alanda, İngiltere Araplar ve Yahudiler iki ayrı devlet kursunlar diye açıklama yapıyor. 1 sene sonra Mustafa Kemal Atatürk sert bir şekilde tepkisini ortaya koyuyordu.

"Orta Doğu'da bir Yahudi devleti kurulacakmış. Kanımız pahasına karşı çıkarız. Böyle bir şeye asla müsade etmeyiz."                                      
                                                          (Hakimiyet-i Milliye Gazetesi - Atatürk'ün kendi gazetesidir)

İnanmayan varsa 1937 yılına ait Hakimiyet-i Milli gazetelerine baksın. Zaten mason localarını kapattırma emrini verdiği için Rusya'da "Sarı Lider" diye hitap edilip, ölüm emri çıkarıldı. Kendisine de mesaj gönderilmişti.

Kahin mahin hikaye. Resmen  ölüm mesajı göndermişler


O halı hala orada haberlere bile çıktı işte linki  http://www.youtube.com/watch?v=DlFjAOiIj9s


Ve tabi Atatürk söyledikleri tarihte öldürülüyor. Çünkü Japonya yada Fransa başkanı bu sözü söylese bu kadar ehemmiyetli olmaz ama eğer vaat edilmiş topraklar üzerinde bulunan bir ülkenin lideri söylemiş ise çok büyük bir tehdittir onlar için. Turgut Özal'da "Musul ve Kerkük bizimdir" dedikten kısa bir süre sonra öldürülmüştür.

Bu ruh hastalarının asıl hedefi tek dünya devletidir. Bu yüzden dünyayı Hristiyanlaştırırlar. Sebepleri de şunlardır.

1. Müslümanlaştırılamaz çünkü İslam dininde cihad ve şehitlik gibi özel durumlar olduğu için öldürsen bile Müslümanlar için mükafattır. İşin metafizik boyutuna girmiyorum bile

2.Yahudileştirilemez de. Çünkü Yahudiler seçkindirler. Diğer tüm milletler onların hizmetkarlarıdırlar.Eğer herkes yahudi olursa Yahudiliğin ağırlılığı biter.Ehemmiyetsiz olur.

3.Ateistlik bu adamlar için yine bir tehdit unsurudur çünkü bir şeye inanmaya yönelirse bu muhtemelen İslam dini olur ve 1.Maddede ki durum ortaya çıkar.

Ya budist yada Hristiyan olmalıdır çünkü Budistlerin elini kessen, öteki elim var diye sevinir. Hristiyanlığı zaten kendileri değiştirdikleri için bir sorun teşkil etmez.

Bana gelen soruların çoğunda "Allah niye bu adamlara bu kadar çok imkan veriyor?" sorusu sorulmakta.

Güzel kardeşim sen sabahtan akşama kadar Televizyon seyret sonra bu adamlar eşek çalışsınlar.
Sen 8'de kalk (Gerçi sadece gözün açık oluyor. Zihin 7/24 kapalı), bu adamlar 6'da kalsınlar (Güneşin doğduğu saatlerde Melekler yeryüzüne iner ve rızık dağıtırlar.O saatlerde çalışanlar rızkı toplarlar). 20'lik gençlerimiz iş beğenmesin, yatsın. David Rockefeller 90 küsür yaşında "Başka neler yapabilirim?" deyip çalışsın.  Sonra vay efendim  niye bu adamlar neden bu kadar güçlü! Allah'ın isimlerinden birisi de "Adil". Yani Hakkıyla veren. Kimse kusura bakmasın abi. Çalışmıyoruz. Ve hak etmiyoruz.

Öncelikle Peygamber Efendimiz'in bahsettiği "Biz"lerin içine girmeliyiz. Kimler o "Biz"lerden olabilir.

"Bizi aldatan bizden değildir." (Müslim, İman, 164, Ebu Davud, Buyû, 50)

"Komşusu açken tok yatan bizden değildir."

"Yalan söyleyen bizden değildir."

"Irkçılığa (asabiyyeye) çağıran Bizden değildir; ırkçılık için savaşan Bizden değildir; ırkçılık üzere, asabiyye (ırkçılık) uğruna ölen Bizden değildir."
 (Müslim, İmâre 53, 57, hadis no: 1850; Ebû Dâvud, Edeb 121; İbn Mâce, Fiten 7, hadis no: 3948; Nesâî, Tahrim 27, 28)

"Birbirinize sırt çevirmeyiniz. Birbirinize kin tutmayınız. Birbirinizi kıskanmayınız. Birbirinizle dostluğunuzu kesmeyiniz. Ey Allah'ın kulları kardeş olunuz."(Müslim İhya'u Ulum'id-Din Huccetü'l-İslam, İmam Gazali, cilt. 2, s.407)

Sen önce peygamber efendimizin bize bulunduğu nasihatleri uygula sonra bak bakalım Allah sana neler veriyor.


"Dünyayı değiştirecek olan dua değil, eylemdir." (Aliya İzzetbegovic) Tweetini attığımdan sonra bana resmen hakaret dolu e-mailler yağmaya başladı. Öncelikle şunu anlamakta yarar var. Dua 2 çeşittir, birincisi manevi dua ikinici maddi duadır. Öncelikle çalışıp Allah'a istediğimizi vücut dilimizle de söylemeliyiz.

Yoksa Peygamber efendimiz boşuna mı savaştı. Dua ederdi Allah da gökten melekleri gönderip savaşı kazandırırdı. Ama yok! Hem savaştı hem de dua etti.

Uzun lafın kısası, hem çalışacaksın hem de dua edeceksin abi. Yok öyle 3 kuruşa 5 köfte. Günümüzde öyle bir hal almış durumdayız ki beleşe köfte fabrikasını Allah'tan isteyecek hale gelmişiz.

"Müslümanları görseydim Müslüman olmazdım, iyi ki İslamı Kur'an'dan öğrenmişim." Demiş Cat Stevens yani müslüman olduktan sonra Yusuf İslam adını alan büyük insan. Ben bu sözü duvar kağıdı  yaptım ve her bilgisayarı açtığımda karşıma çıkıyor. Bu bizim ayıbımızdır arkadaşlar. Kur'an-ı Kerim'in ilk emri, "Oku"'dur. Herkes okusun çalışsın, üretsin. Eğer tüketici olursanız, sistemin çarklarından biri olursunuz.

 Bu arada unutmadan gelen e-mail ve tweetlerde, kamusal alanlarda bloğumuzun adresi yazılıyormuş.Yapmayalım lütfen kul hakkına girersek öteki alemde büyük sorunlar ile karşılaşabiliriz.


Yazımızda konu bütünlüğünün dağılmaması için çok fazla derine inemedik. Umarım kafanızdaki sorulara cevaplar bulmuşsunuzdur.

To be continued.....